ESKİ DOST DÜŞMAN OLMAZ BENİ SEVEN PİŞMAN OLMAZ
MERHABA...!  
  UFACIK BİR TEBESSÜM YETER...!
  İletişim
  Ziyaretşi defteri
  paylaşmaya nedersiniz?
  otomobil tarihi
  Fenerbahçe ve diğerleri
  Diğer...!
  Bak Ne var
  Otomobil Resimleri
  Dini Bilgiler
  :::::::Diğer 2::::::::
  İlginç Bilgiler
  Mp3 Dinle
  Tv İzle
  Oyunlarım
Dini Bilgiler
::::::::::::AYETLER:::::::::: 1. Ey iman edenler, içki, kumar, dikili taşlar ve fal okları ancak şeytanın işlerinden olan pisliklerdir. Öyleyse bun(lar)dan kaçının; umulur ki kurtuluşa erersiniz. (MAİDE/90) 2. Gerçekten şeytan, içki ve kumarla aranıza düşmanlık ve kin düşürmek, sizi, Allah'ı anmaktan ve namazdan alıkoymak ister. Artık vazgeçtiniz değil mi?(MAİDE/91) 3. Sizin tümünüzün dönüşü O'nadır. Allah'ın va'di bir gerçektir. İman edip salih amellerde bulunanlara, adaletle karşılık vermek için yaratmayı başlatan, sonra onu iade edecek olan O'dur. İnkâr edenler ise, küfürleri dolayısıyla, onlar için kaynar sudan bir içki ve acı bir azab vardır.(YUNUS/4) 4. Hurmalıkların ve üzümlüklerin meyvelerinden kurdukları çardaklarda hem sarhoşluk verici içki, hem güzel bir rızık edinmektesiniz. Şüphesiz aklını kullanabilen bir topluluk için, gerçekten bunda bir ayet vardır.(NAHL/67) 5. Hani İsrailoğullarından, "Allah'tan başkasına kulluk etmeyin, anneye-babaya, yakınlara, yetimlere ve yoksullara iyilikle davranın, insanlara güzel söz söyleyin, namazı dosdoğru kılın ve zekatı verin" diye misak almıştık. Sonra siz, pek azınız hariç, döndünüz ve (hâlâ) yüz çeviriyorsunuz.(BAKARA/83) 6. Namazı dosdoğru kılın, zekatı verin; önceden kendiniz için hayır olarak neyi takdim ederseniz, onu Allah katında bulacaksınız. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızı görendir.(BAKARA/110) 7. Hani Evi (Ka'be'yi) insanlar için bir toplanma ve güvenlik yeri kılmıştık. "İbrahim'in makamını namaz yeri edinin", İbrahim ve İsmail'e de, "Evimi, tavaf edenler, itikafa çekilenler ve rüku ve secde edenler için temizleyin" diye ahid verdik.(BAKARA/125) 8. Ey iman edenler, sabırla ve namazla yardım dileyin. Gerçekten Allah, sabredenlerle beraberdir.(BAKARA/153) 9. Zinaya yaklaşmayın, gerçekten o, 'çirkin bir hayasızlık' ve kötü bir yoldur.(İSRA/32) 10. Zina eden kadın ve zina eden erkeğin her birine yüzer değnek (celde) vurun. Eğer Allah'a ve ahiret gününe iman ediyorsanız, onlara Allah'ın dini(ni uygulama) konusunda sizi bir acıma tutmasın; onlara uygulanan cezaya mü'minlerden bir grup da şahit bulunsun.(NUR/2) 11. Zina eden erkek, zina eden ya da müşrik olan bir kadından başkasını nikahlayamaz; zina eden kadını da zina eden ya da müşrik olan bir erkekten başkası nikahlayamaz. Bu, mü'minlere haram kılınmıştır.(NUR/3) 12. Ey Kitap Ehli, neden hakkı batıl ile örtüyor ve bildiğiniz halde hakkı gizliyorsunuz? (AL-İ İMRAN/71) 13. Ya da: "Bizden önce ancak atalarımız şirk koşmuştu, biz ise onlardan sonra gelme bir kuşağız; işleri batıl olanların yaptıklarından dolayı bizi helak mi edeceksin?" dememeniz için.(A'RAF/173) 14. O, suçlu-günahkârlar istemese de, hakkı gerçekleştirmek ve batılı geçersiz kılmak için (böyle istiyordu. (ENFAL/8) 15. Kendi nefsini aşağılık kılandan başka, İbrahim'in dininden kim yüz çevirir? Andolsun, biz onu dünyada seçtik, gerçekten ahirette de O salihlerdendir.(BAKARA/130) 16. Dinde zorlama (ve baskı) yoktur. Şüphesiz, doğruluk (rüşd) sapıklıktan apaçık ayrılmıştır. Artık kim tağutu tanımayıp Allah'a inanırsa, o, sapasağlam bir kulpa yapışmıştır; bunun kopması yoktur. Allah, işitendir, bilendir.(BAKARA/256) 17. Hiç şüphesiz din, Allah katında İslam'dır. Kitap verilenler, ancak kendilerine ilim geldikten sonra, aralarındaki "kıskançlık ve hakka başkaldırma" (bağy) yüzünden ayrılığa düştüler. Kim Allah'ın ayetlerini inkâr ederse, (bilsin ki) gerçekten Allah, hesabı pek çabuk görendir.(AL-İ İMRAN/19) 18. Peki onlar, Allah'ın dininden başka bir din mi arıyorlar? Oysa göklerde ve yerde her ne varsa -istese de, istemese de- O'na teslim olmuştur ve O'na döndürülmektedirler.(AL-İ İMRAN/83) 19. Kim İslam'dan başka bir din ararsa asla ondan kabul edilmez. O, ahirette de kayba uğrayanlardandır.(AL-İ İMRAN/85) 20. Kimi yahudiler, kelimeleri 'konuldukları yerlerden' saptırırlar ve dillerini eğip bükerek ve dine bir kin ve hınç besleyerek: "Dinledik ve karşı geldik. İşit, -işitmez olası- ve 'Raina' bizi güt, bize bak" derler. Eğer onlar: "İşittik ve itaat ettik, sen de işit ve 'Bizi gözet' deselerdi, elbette kendileri için daha hayırlı ve daha doğru olurdu. Fakat Allah, onları küfürleri dolayısıyla lanetlemiştir. Böylece onlar, az bir bölümü dışında, inanmazlar.(NİSA/46) 21. Gerçekten münafıklar, ateşin en alçak tabakasındadırlar. Onlara bir yardımcı bulamazsın.(NİSA/145) 22. Ey Kitap Ehli, dininiz konusunda taşkınlık etmeyin, Allah'a karşı gerçek olandan başkasını söylemeyin. Meryem oğlu Mesih İsa, ancak Allah'ın elçisi ve kelimesidir. Onu ('OL' kelimesini) Meryem'e yöneltmiştir ve O'ndan bir ruhtur. Öyleyse Allah'a ve elçisine inanınız; "üçtür" demeyiniz. (Bundan) kaçının, sizin için hayırlıdır. Allah, ancak bir tek ilahtır. O, çocuk sahibi olmaktan yücedir. Göklerde ve yerde her ne varsa O'nundur. Vekil olarak Allah yeter. (NİSA/171) ::::::::HADİSLER::::::: 1- Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdular ki: “Kim Allah Azze ve Celle’nin ümmetime kendisi ile fayda vereceği kırk hadisi ezberlerse, ona (kıyamet gününde) ‘Cennet’in hangi kapısından dilersen gir’ denilir.” 2- "Müslüman’ın, Müslüman üzerinde beş hakkı vardır: Karşılaşınca selâm verir. Davet ederse davetine gider. Hasta olursa ziyaret eder. Ölürse cenazesinde bulunur. Aksırınca "yerhamükellah" der. 3- "Cennetin etrafı nefsin hoşlanmadığı şeylerle sarılmıştır. Cehennemin etrafı da nefsin arzuladığı şeylerle sarılmıştır." 4- “Îmân etmedikçe Cennet'e giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe tam îmân etmiş olmazsınız. Size bir şey göstereyim mi? onu yaparsanız, birbirinizi seversiniz. Aranızda selâmı yayınız.” 5-"Müslüman’ın başına gelen bir ağrı, yorgunluk, dert, hastalık, üzüntü, hatta ufak bir kaygının karşılığında, Allah, onun günahlarından bir kısmını mutlaka örter, bağışlar." 6- “Rabbini zikreden kişi ile zikretmeyen kişinin misali diri ile ölü gibidir.” 7- “Amellerin Allah’a en sevimlisi; senin dilinin Allah’ın zikrinden ıslanmış olarak ölmendir.” 8- “Kişiye , her duyduğunu başkasına söylemesi günah olarak yeter.” 9- "Sizden biriniz bir kötülük görürse onu eliyle düzeltsin, buna gücü yetmezse diliyle düzeltsin, buna da gücü yetmezse kalbiyle ondan nefret etsin ki; bu da imanın en zayıf olanıdır." 10- “ İslam beş temel esas üzerine kurulmuştur: -Allah’tan başka ilah olmadığına, Muhammed(s.a.v)’in Allah’ın elçisi olduğuna iman şehadet etmek, -Namaz kılmak, -Zekat vermek, -Hacca gitmek ve -Ramazan orucunu tutmak.” 11-“Kolaylaştırınız, zorlaştırmayınız, müjdeleyiniz, nefret ettirmeyiniz.” 12- “Sizin en hayırlınız; Kur’an-ı öğrenen ve onu başkalarına öğretendir.” 13- “İsraf etmeden ve gururlanmadan ye, iç, giy ve sadaka ver!” 14- “Allah’a yemin olsun ki; Allah’ın senin sebebinle bir kişiyi hidayete erdirmesi senin için kırmızı (değerli) develerin sahibi olmaktan daha hayırlıdır.” 15- “Size iki şey bıraktım. Bu iki şeye sımsıkı sarıldığınız müddetçe asla sapıklığa düşmezsiniz. Bunlardan biri Allah’ın Kitabı (Kur’an-ı Kerim), diğeri ise benim sünnetimdir.” 16- “Bence en sevimliniz ve kıyamet gününde en yakınıma oturacak olanlarınız muhakkak ki ahlâkı en güzel olanlarınızdır.” 17- “İnsan öldüğü vakit ancak üç şey amel defterini kapatmaz. Hayatında yaptığı sadaka-i cariye, İstifade edilen ilim, Kendisine duâ eden sâlih çocuk.” 18- “Üç kimsenin duâsının kabul edileceğinde şüphe yoktur: Mâzlumun duâsı, misafirin duâsı, anne ve babanın çocuğuna duâsı.” 19- “Ey insanlar! Birbirinize selam verin. Sıla-i rahimde (akraba ziyaretinde) bulunun. Geceleyin insanlar uyurken namaz kılın ki selametle cennete giresiniz.” 20- “Bir genç, bir ihtiyara yaşından dolayı hürmet ederse, Cenâb-ı Hakk, o gence yaşlandığı vakit ikram edecek kimseleri mutlaka bahşeder.” 21- “Allah katında arkadaşların en iyisi arkadaşına en iyi davranan, komşuların en iyisi de komşusuna en iyi davranandır.” 22- “Hiç biriniz kendisi için istediği şeyi (mü’min) kardeşi için de istemedikçe (tam) mü’min olamaz.” 23- “Mü’minler birbirlerini sevmek, acımak ve şefkat hususunda bir vücut gibidir. Vücudun bir organı rahatsızlanırsa diğer organlar da uykusuzluk ve ateş ile ona iştirak ederler (rahatsızlanırlar).” 24- “Doğru sözlü olun! Şüphesiz doğruluk insanı iyiliğe, iyilik de Cennete götürür. Kişi doğru söylemeye devam ettikçe Allah katında “Doğrular” sınıfına yazılır. Yalandan sakının! Şüphesiz yalan kötülüğe, kötülük de Cehenneme götürür. İnsan yalan söylemeye devam ettikçe Allah katında “Yalancılar” sınıfına yazılır” 25- “Müslüman, elinden ve dilinden diğer insanların zarar görmediği kimsedir.” 26- “Yarım hurma sadaka vermekle de olsa cehennemden korunmaya çalışınız. Bunu da bulamazsanız tatlı söz söyleyiniz.” 27- “(Yemeğe başlarken) besmele çek, sağ elinle ye ve (sana yakın olan taraftan) önünden ye.” 28- “İnsanlardan çoğunun aldandığı (ve kıymetini bilemediği) iki nimet vardır: Vücut sağlığı ve boş vakit.” 29- “Hiç kimse kendi eli ile kazandığından daha hayırlı bir şey yememiştir. Allah’ın nebisi, Davut (Aleyhisselam), kendi eliyle kazandığını yerdi.” 30- “Cehennemlikleri size haber vereyim mi? Onlar katı yürekli, malını hayırdan esirgeyen, kibirli kimselerdir.” 31- “ Yedi sınıf insan vardır ki, Allah onları kendi (arşının) gölgesinden başka gölge bulunmayan (kıyamet) gününde (arşının) gölgesinde gölgelendirecektir. Bunlar: -Adaletli devlet başkanı -Allah’a ibadet ederek yetişen genç -Kalbi mescitlere bağlı kimse -Allah için birbirlerini seven, O’nun için bir araya gelen ve ayrılan iki kimse -Kendisini mevki sahibi ve güzel bir kadın (fenalığa) davet ettiği zaman, “ben Allah’tan korkarım”, diyen adam -Sol elinin verdiğini sağ eli hissetmeyecek şekilde gizli sadaka veren kimse -Tenha bir yerde Allah’ı zikrederek göz yaşı döken kimselerdir.” 32- “Peygamber Efendimize “Allah katında amellerin en hayırlısı nedir?” diye soruldu: vaktinde kılınan namazdır, daha sonra anaya –babaya iyilik etmektir,daha sonra da Allah yokunda gayret göstermektir.” 33- “Kendileriyle oturacağınız en hayırlı kişiler; görüldüğünde size Allah’ı hatırlatan, konuşması ilminizi arttıran ve ameli size âhireti hatırlatandır.” 34- “Müslüman kardeşin Müslüman kardeşine gıyabında (o yokken) olan duası reddolunmaz.” 35- “Muhakkak ki kıyamet günü ümmetim abdest izlerinden dolayı el, yüz ve ayaklarında nurlar parlayarak çağırılır. Sizden kim nurunu çoğaltabilirse çoğaltsın.” 36- “Gençliğini ibadetle geçiren kişilerin ihtiyarladıktan sonra ibadete başlayanlara olan üstünlüğü peygamberlerin diğer insanlara olan üstülüğü gibidir.” 37- “Ancak iki şeye gıpta edilir; Allah’ın kendisine mal verip de onu hak yolunda harcayan kimseye, yine Allah’ın kendisine ilim verdiği onunla amel eden ve onu başkalarına da öğreten kimseye.” 38- “Bir Müslüman ağaç diker de ondan insan yahut hayvan yerse bu yediği kendisi için kesinlikle sadaka olur.” 39- “İmanın en faziletlisi her nerede olursa olsun Allah’ın seninle beraber olduğunu bilmendir.” 40- “Meşru işlerin her hangisi olursa olsun besmele ile başlanmazsa hayırsız olur.” :::::::İLMİHAL İMAN:::::: DİN Din Neye Denir Din: Allah'ın, insanlara Peygamberleri aracılığı ile gönderdiği bir sistemdir. Bu sistem, akıl sahiplerini kendi istekleri ile dünyada huzur ve saadete, âhirette sonsuz mutluluğa ulaştırır. Dinin Gayesi Din, bize yaratılışımızın amacını, Allah'a karşı yükümlü olduğumuz görevleri öğretir. İyi ile kötüyü, doğru ile yanlışı tanıtır ve iyiye ulaşmanın yollarını gösterir. Din insanı ruhen yükseltir, ahlâken olgunlaştırır, fertlerin birbirlerinin haklarına saygılı olmalarını ister ve uyulması gereken hak ve görevleri belirler. Kısaca; dinin gayesi, insanı hem dünya hayatında, hem de ahirette mutluluğa kavuşturmaktır. Bize düşen görev, dinin gösterdiği nurlu yolda yürüyerek bu mutluluğa ulaşmaktır. İslâm Dini ve Diğer Dinler İlk insan olan Hz. Adem (a.s.) aynı zamanda ilk peygamberdir. İnsanlığın ilk dini de Hak din'dir. Hz. Adem'den Peygamberimiz Hz. Muhammed'e kadar gelen bütün peygamberler insanlara Allah'ın birliği inancını tebliğ etmişler ve Allah'a nasıl ibadet edileceğini öğretmişlerdir. Ancak son peygamber Hz. Muhammed'den önceki peygamberlerin tebliğ ettiği iman esasları ve dinî hükümler zamanla bozulmuş ve insanlar karanlıklar içinde kalmıştı. İnsanlığı düştüğü bu durumdan aydınlığa çıkaracak bir kurtarıcıya ihtiyaç vardı. Bunun üzerine Yüce Allah, son Peygamber Hz. Muhammed (s.a.s.) aracılığı ile bütün insanlara son ve en mükemmel din olan İslâm'ı göndermiştir. Bu gerçek Yüce Allah tarafından Kur'an-ı Kerim'de şöyle bildirilmiştir: "Allah katında din, şüphesiz İslâmdır." (1) İslam'ın dışındaki dinler, Allah katında makbul değildir. Bunların insanlara bir yararı olmayacaktır. Bu konu Kur'an-ı Kerim'de şöyle açıklanmıştır: "Kim İslâm'dan başka bir din ararsa ondan asla kabul edilmeyecektir. O, ahirette de zarara uğrayanlardandır." (2) İslâm Dini, Allah tarafından gönderildiği gibi hiçbir değişikliğe uğramadan ve bozulmadan günümüze kadar gelmiştir. Bundan sonra da bu özelliğini koruyacaktır. İslâm, Allah katında makbul olan tek dindir. Bazı insanlar tarafından ortaya konulan dinler de vardır, ancak bu dinler, batıl ve geçersizdir. Çünkü bunlar, Allah tarafından gönderilmemiş, insanlar tarafından uydurulmuştur. İslâm Dini'nin Özellikleri 1) Hz. Muhammed tarafından tebliğ edilen İslâm, son dindir. Ondan başka din gelmeyecek, hükümleri kıyamete kadar devam edecektir. 2) İslâm evrensel bir dindir. Önceki peygamberlerin tebliğ ettikleri dinler, belirli milletlere geldiği halde İslâm dini, bütün dünya milletlerine gönderilmiştir. 3) İslâm dini'nin hükümleri insanların ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde mükemmeldir. Bu sebeple başka bir dine ihtiyaç kalmamıştır. 4) İslâm dini, kendinden önce Allah tarafından gönderilen peygamberleri ve ilâhi kitapları tasdik eder. Ancak o kitapların hükümlerini yürürlükten kaldırmıştır. Çünkü onlar, belirli milletlere sınırlı zamanlar için gönderilmişti. İslâm Dini ise bütün milletlere gönderilen ve kıyamete kadar değişmeden devam edecek olan Din'dir. İMAN İman Ne Demektir İman'ın sözlük anlamı, herhangi bir şeye inanmak demektir. Dini terim olarak iman: «Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.s)'in Allah tarafından getirdiği şeylerin doğru olduğuna kalb ile inanmak ve bu inacı dil ile söylemektir.» Allah'ın varlığına ve birliğine, Hz. Muhammed (s.a.s.)'in Allah'ın peygamberi olduğuna kalbi ile inanan ve bu inancını dili ile söyleyen kimseye «Mü'min» denir. Kelime–i Tevhid Okunuşu: "Lâ ilâhe İllellâh, Muhammedün Rasûlüllah." Anlamı: "Allah'tan başka tanrı yoktur. Hazreti Muhammed (s.a.s.) Allah'ın Peygamberidir." Kelime-i Şehadet Okunuşu: "Eşhedu en lâ ilâhe illellâh ve eşhedü enne Muhammeden abdühü ve Rasûlüh." Anlamı: "Ben şahitlik ederim ki, Allah'tan başka Tanrı yoktur. Yine şahitlik ederim ki Hazreti Muhammed (s.a.s.) Allah'ın kulu ve Peygamberidir." İman esasları, topluca ve özet olarak hem Kelime-i Tevhid, hem de Kelime-i Şehadette ifade edilmiştir. Çünkü Hz. Muhammed (s.a.s.)'in Peygamber olduğuna inanmak, O'nun Allah tarafından getirip haber verdiği her şeyin doğru ve gerçek olduğuna inanmayı gerektirir. Bu sebeple bir insan, Kelime-i Tevhid veya Kelime-i Şehadetten birini dili ile söyler, kalbi ile de inanırsa İslâm Dini'ne girmiş olur. Ancak, müslümanın bu kadarla yetinmeyip, İman esaslarını ayrıntıları ile öğrenmesi ve hepsine ayrı ayrı inanması gerekir. İMAN ESASLARI İman'ın Esasları Nelerdir Ayrıntılı olarak inanılması gereken iman esasları altıdır. Bunlara iman'ın şartları da denir. İman'ın Şartları 1– Allah'a, 2– Allah'ın Meleklerine, 3– Allah'ın Kitaplarına, 4– Allah'ın Peygamberlerine, 5– Ahiret Gününe, 6– Kadere; İster iyi, ister kötü olsun, evrendeki her şeyin ve her olayın Allah'ın bilmesi, dilemesi ve yaratmasıyla meydana geldiğine, İnanmaktır. ALLAH'A İMAN Allah'a Niçin ve Nasıl İnanırız İmanın altı şartından birincisi Allah'a inanmaktır. Akıl sahibi olan ve erginlik çağına gelen her insanın ilk ve en önemli görevi, Allah'ın varlığına ve birliğine inanmaktır. Çevremize baktığımız zaman, hiçbir şeyin kendiliğinden olmadığını görürüz. Güzel bir sanat eseri, bunu yapan bir sanatkârının bulunduğunu gösterir. Meselâ; kullandığımız saati yapan bir sanatkâr, oturduğumuz binayı yapan bir usta yok mudur? Şüphesiz ki vardır. Bunların kendiliğinden meydana geldiğini akıl kabul eder mi? Elbette etmez. Öyle ise; çok ince bir plâna göre kurulan ve mükemmel bir düzen içinde işleyen uçsuz bucaksız kâinatı ve en güzel sanat eseri olan insanı da bir yaratan vardır. İşte bu yaratıcı, sonsuz güç ve kudret sahibi olan "Allah"tır. Evren, Allah'ın varlığını; evrende görülen ahenk ve mükemmel düzen de Allah'ın birliğini göstermektedir. O halde, ilk görevimiz, bizi yaratan ve yaşatan Allah'a inanmak, O'na gönülden bağlanmaktır. Allah'a Şöyle İnanırız Allah vardır ve birdir. Ondan başka tanrı yoktur. Varlığının başlangıcı ve sonu yoktur. O, her zaman vardı, sonsuza kadar da var olacaktır. Allah varlıklardan hiçbirine benzemez. O'nun eşi ve benzeri yoktur. Varlığı kendindendir. Hiçbir şeye muhtaç değildir. Her şey O'na muhtaçtır. Allah diridir, her şeyi bilir, her şeyi işitir ve her şeyi görür. Kalbimizden geçenleri de bilmektedir. Allah irade sahibidir, diler ve dilediğini yapar. Onun kudreti sonsuzdur, her şeye gücü yeter. Allah yaratıcıdır, dilediğini yoktan var eder, dilediğini de yok eder. Evrende ne varsa hepsini O yaratmıştır. Allah harflere ve sese gerek olmadan söyler. Sözünü Peygamberlerine duyurmuş, emir ve yasaklarını bildirmiştir. Yüce Kitabımız Kur'an-ı Kerim Allah'ın sözüdür. Allah, merhameti sonsuz, bağışlaması bol Yüce bir varlıktır. Bize hayat veren, sayılamıyacak kadar nimetler bahşeden O'dur. O, bizi yarattıktan sonra da yalnız bırakmamış, peygamberler göndererek dünyada ve ahirette mutlu olmanın nurlu yolunu göstermiştir. Allah'a böyle doğru olarak inanan ve ona gönülden bağlanan insan, varlıklar arasındaki şerefli yerini almış, gerçek değerini kazanmış olur. Bu inanç, insanın kalbini her türlü kötü düşüncelerden temizler, iyi düşünce ve güzel huylarla süsler. İnsan, hiç kimsenin görmediği yerlerde bile ahlâka aykırı davranışlardan sakınır. Çünkü, Allah'ın her şeyi gördüğüne ve bildiğine inanır. Allah'a iman, her türlü iyiliğin kaynağıdır. Tevhid İnancı İslâmın temeli, tevhid inacıdır. Tevhid, Allah'ın birliği demektir. Kur'an-ı Kerim'de bu konu şöyle açıklanmıştır: «Sizin Tanrınız, tek bir Tanrıdır. Ondan başka tanrı yoktur.» (3) Evet Allah birdir, O'ndan başka tanrı yoktur. O, eşi, benzeri ve ortağı olmayan tek varlıktır. Doğmamış ve doğurmamıştır. Gördüğümüz ve göremediğimiz bütün varlıkları yaratan, yoktan var eden Allah'tır. O, yaratıcı olarak da tek'dir. O'ndan başka yaratıcı yoktur. Allah, hiçbir kusur ve eksikliği bulunmayan, en üstün niteliklere sahip olan çok Yüce bir varlıktır. İbadet yalnız O'na yapılır. O'ndan başkasına ibadet edilmez. Tevhid (Allah'ın birliği) inancı ihlâs sûresinde şöyle açıklanmıştır: «Deki o Allah birdir. Allah Sameddir. (Kimseye muhtaç değildir, her şey O'na muhtaçtır.) O, doğurmamış ve doğurulmamıştır. Hiçbir şey O'na denk değildir.» (4) Allah'ın birliği inancı, kalbleri aynı amaç etrafında birleştiren, müslümanlar arasında birlik ve beraberliği sağlayan önemli bir güçtür. Allah Sevgisi Allah, bize görmek için gözler, işitmek için kulaklar, konuşan dil, çeşitli işler yapabilen eller ve yürüyen ayaklar vermiş; bizi akıl ve zekâ ile donatarak, varlıklar arasında çok üstün bir durumda yaratmıştır. Sağlık ve mutluluk içinde yaşayabilmemiz için yeryüzünü çeşitli nimetlerle donatmış, teneffüs ettiğimiz havadan içtiğimiz suya kadar her türlü ihtiyacımız karşılanmıştır. Yüce Allah şöyle buyuruyor: "Allah'ın nimetini sayacak olsanız bitiremezsiniz." (5) İnsan, kendisine iyilik edenleri sever. Öyle ise, en çok sevmemiz gereken varlık, Allah'tır. Çünkü O'nun bize olan iyilikleri sayılamayacak kadar çoktur. Biz de Allah'ımızı çok sevmeliyiz. Sevgi, sadece sözle olmaz. İnsan, sevdiğine saygı gösterir, sevdiğinin hoşlanmayacağı bir şeyi yapmaz. Allah sevgisi, O'nun mübarek adını saygı ile anmak, bize emrettiği ibadet görevlerini seve-seve yapmak ve yasak ettiği şeylerden sakınmakla olur. Böyle yaparsak, Allah da bizi sever ve dünyadaki nimetlerden çok daha fazlasını bize ahirette verir. Bir insan için en büyük mutluluk, Allah'ın sevdiği kişilerden olmaktır. Gerçek İman Sahibi Bir Genç... Hazreti Ömer, halifeliği zamanında sütçülerin süte su katmasını yasaklamış ve bu emrini her tarafa duyurmuştu. Şehrin asayişini kontrol etmek için bir gece Medine'de dolaşırken yoruldu ve biraz dinlenmek üzere bir evin duvarına yaslandı. Evin içinde anne ile kızı arasında geçen şu konuşmayı duydu: Anne: – Haydi kızım: kalk da sütlere biraz su katıver. Kız: – Halifenin sütlere su katılmasını yasakladığını bilmiyor musun? Anne: – Evet biliyorum. Kız: – Öyle ise Halifenin yasakladığı işi nasıl yapabilirim? Anne: – Kalk da su koy şu sütlere, Ömer seni nereden görecek? Kız: – Ömer görmez ama Rabbim görür. Vallahi ben O'nun göreceği yerde yapmadığım bir işi görmediği yerde de yapmam. Hazreti Ömer, bu konuşmaları dinledikten sonra evine döndü. İyi bir din terbiyesi görmüş bu yüksek ahlâklı fakir kızı oğlu Âsım ile evlendirdi. (6) İşte Allah inancının insanın davranışlarındaki olumlu etkisi... MELEKLERE İMAN Melekler Nasıl Birer Varlıktır İmanın şartlarından ikincisi meleklere inanmaktır. Melekler, nurdan yaratılmış varlıklardır. Onlar yemezler, içmezler, erkeklik ve dişilikleri yoktur. Melekler, Allah'ın sevgili kullarıdır. Allah'ın emirlerini kusursuz yerine getirirler, hiç günah işlemezler. Yüce Allah, varlıkları çeşitli şekillerde yaratmıştır. Bunlardan kimisi bizim görebileceğimiz, kimisi de göremiyeceğimiz şekildedir. İnsan, bazı varlıkları göremiyor. Çünkü, insanın gözü her şeyi görebilecek durumda yaratılmamıştır, görme yeteneği sınırlıdır. Meselâ; çok küçük bir cismi göremediğimiz gibi; havayı, rüzgârı, rûhumuzu ve aklımızı da göremiyoruz. Telden geçen elektrik akımı da görülmüyor. Halbuki göremediğimiz bu şeylerin var olduğunu biliyoruz. İşte melekler de var olduğu halde görülmeyen varlıklardır. Melekler nurdan yaratılmış lâtif varlıklar oldukları için biz onları göremiyoruz. Fakat meleklerin varlığına inanıyoruz, çünkü meleklerin varlığını Allah Teâla Kur'an-ı Kerim'de haber vermiş, Peygamber Efendimiz de melekleri hem görmüş, hem de bize bildirmiştir. Yüce Allah'ın ve sevgili Peygamberimizin bildirdiği her şey doğrudur. Bu sebeple biz, meleklerin varlığına kesin olarak iman ediyoruz. Melekler: yerde, göklerde, çevremizde ve her yerde bulunurlar. Sayılarını ancak Allah bilir. Her birine Allah'ın verdiği görevler vardır. Bazıları devamlı olarak Allah'a ibadet eder. Bazıları da kâinatın tertip ve düzeni ile vazifelidirler. İnsanların gücünün erişemiyeceği büyük işler yaparlar. İnsanlara iyiliği telkin eden, kötülüklerden koruyan, sıkıntılı zamanlarda müminlerin yardımına gönderilen melekler de vardır. Yüce Allah, meleklerin varlığı ile sonsuz kudretini göstermiştir. Büyük Melekler ve Görevleri 1) Cebrâil: Meleklerin en büyüğüdür. Görevi: Allah ile peygamberler arasında elçilik yapmak, Allah'ın kitaplarını peygamberlere getirmektir. Kitabımız Kur'an-ı Kerim'i Allah'tan Peygamberimize getiren Cebrâil'dir. 2) Mikâil: Tabiat olaylarının idaresi ile görevlidir. (Yağmur yağması, rüzgâr esmesi, ekinlerin bitmesi v.s. gibi) 3) İsrâfil: Kıyametin kopması ve insanların öldükten sonra tekrar dirilmeleri ile görevlidir. 4) Azrâil: Ömrü sona eren insanların canlarını almakla görevlidir. Bu dört büyük melekten başka, diğer meleklerden bazıları da şunlardır: Kirâmen Kâtibin: Her insanın biri sağında, diğeri solunda iki melek bulunur. Bunlara Kirâmen Katibin denir. Sağındaki melek, insanın yaptığı iyi işleri, solundaki ise kötü işleri yazar. Böylece her insana ait iyiliklerin ve kötülüklerin yazıldığı "Amel defteri" meydana gelir. Münker ve Nekir: Bunlar, öldükten sonra kabirde insanlara soru sormakla görevli meleklerdir. Rıdvan: Cennetteki meleklerin başkanıdır. Mâlik: Cehennemde görevli olan meleklerin başkanıdır. Meleklere İnanmanın Fayda ve Tesirleri Her zaman ve her yerde bizimle beraber olan, bizden hiç ayrılmayan melekler bulunduğuna inanan bir müslüman, gizli yerlerde "Beni kimse görmüyor, istediğimi yaparım" diyemez, fenalık yapamaz. Çünkü nerede olursa olsun meleklerin kendisini gözetlediğini, iyilik ve kötülüklerinin yazıldığını bilir. Böylece meleklere olan imanımız bizi kötülük yapmaktan alıkor. Bunlardan başka bizi kötülüklerden koruyan, iyilik yapmaya yönlendiren melekler de vardır. Dünyada iyilik ve güzelliğin misali melek; fenalık ve çirkinliğin kötü örneği de şeytandır. Melek, insanı iyiliğe, şeytan da kötülüğe çağırır. Meleklere inanmak, ahlâki davranışlarımızı olumlu olarak etkiler, kötülüklerden sakınmamızı ve ahlâkımızın güzelleşmesini sağlar. Peygamberimiz (s.a.s.) şöyle buyuruyor: "Hem şeytan, hem de melek, insanın kalbine bazı şeyler getirirler. Şeytanın işi kötülüğe çağırmak, haktan uzaklaştırmaktır. Meleğin işi hakka, iyiliğe çağırmak ve kötülükten uzaklaştırmaktır. Kim içinde iyiliğe çağıran bir ses duyarsa bilsin ki o, meleğin sesidir. Hemen ona uysun ve Allah'a şükretsin. Kim de içinde kötülüğe çağıran bir ses duyarsa bilsin ki o, şeytanın sesidir. Ondan uzaklaşsın ve Allah'a sığınsın." (7) KİTAPLARA İMAN Allah Tarafından Gönderilen Kitaplar İmanın altı şartından üçüncüsü, Allah'ın kitaplarına inanmaktır. Yüce Allah, kullarına peygamberleri aracılığıyla kitaplar göndermiştir. Bu kitaplarda, Allah'ın emirleri ve yasakları bildirilmiş, kulların yapması gereken görevler öğretilmiş, dünya ve ahirette mutlu olmanın yolları gösterilmiştir. Biz müslümanlar, peygamberlere gönderilen kitapların hepsine inanıyoruz. Ancak, Kur'an-ı Kerim'den başka diğer ilâhi kitapların sonradan bozulduğunu ve değiştirildiğini de biliyoruz. Kur'an-ı Kerim ise, Peygamberimize indirildiği gibi titizlikle korunmuş ve hiç bir değişikliğe uğramamıştır. Allah tarafından peygamberlere gönderilen kitaplardan bazıları birkaç sayfadan meydana gelen küçük kitaplardır. Peygamberlere Gönderilen Sahifeler: 1) 10 sahife, Âdem Aleyhisselâm'a, 2) 50 sahife, Şit Aleyhisselâm'a, 3) 30 sahife, İdris Aleyhisselâm'a, 4) 10 sahife, İbrahim Aleyhisselâm'a, gönderilmiştir. Bunların toplamı 100 sahifedir. Peygamberlere Gönderilen Dört Büyük Kitap: 1) Tevrat, Musa Aleyhisselâm'a, 2) Zebur, Dâvut Aleyhisselâm'a, 3) İncil, İsâ Aleyhisselâm'a, 4) Kur'an-ı Kerim, bizim peygamberimiz Hz. Muhammed Aleyhisselâm'a, gönderilmiştir. Kur'an-ı Kerim'in Özellikleri En son ve en büyük peygamber Hz. Muhammed (s.a.s.)'e Allah tarafından gönderilen Kur'an-ı Kerim müslümanlığın kutsal kitabıdır. Kur'an-ı Kerim'i diğer ilâhi kitaplardan ayıran ve üstün kılan birçok özellikler vardır. Bu özelliklerin başlıcaları şunlardır: a) Kur'an-ı Kerim Peygamberimize indiği gibi hiç bir değişikliğe uğramadan bize kadar gelmiştir. Kıyamete kadar da bozulmadan devam edecektir. Öteki kutsal kitaplardan bazıları tamamen kaybolmuş, bazıları da birçok değişikliklere uğrayarak bozulmuş ve hiçbiri Allah'tan gönderildiği gibi muhafaza edilememiştir. Kur'an-ı Kerim'i koruyacağını Yüce Allah, şu ayetle teminat altına almıştır: "Kur'an-ı sana Biz indirdik, onun koruyucusu da Biziz". (8) Gerçekten de Allah, kutsal kitabımız Kur'an-ı Kerim'i günümüze kadar korudu, kıyamete kadar da koruyacaktır. b) Kur'an-ı Kerim toplu olarak değil, zaman ve olaylara göre ayetler ve sûreler halinde parça parça inmiştir. Bu durum, onun kolayca ezberlenmesini ve anlaşılmasını sağlamıştır. c) Kur'an-ı Kerim son ilahî kitaptır. Ondan sonra başka kitap gelmeyecektir. Kur'an'ın hükümleri kıyamete kadar geçerli olacak, değişmiyecektir. Önceki kitaplar ise belirli bir zaman için gönderilmişti. d) Kur'an-ı Kerim, bütün insanlığa gönderilen bir kitaptır. Her asrın ihtiyaçlarını karşılayacak hakikat ve hikmetlerle doludur. Kur'an-ı Kerim'in Nâzil Oluşu ve Vahiy Gerçeği Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.s.), kendisine peygamberlik görevi verilmeden önce bir süre Mekke yakınındaki Hira dağında bir mağaraya çekilir, Allah'ın büyüklüğünü düşünmekle meşgul olurdu. 610 yılının Ramazan ayında bir Pazartesi gecesi yine Hira'daki mağaraya çekilmiş, gönlü ve bütün varlığı ile Allah'a yönelmişti. İşte bu sırada meleklerin en büyüğü olan Cebrâil (a.s.), Allah'ın emriyle peygamberimize gelerek "Oku!" dedi ve bu emri üç defa tekrarladı. Sevgili Peygamberimiz, "Ne okuyayım?" deyince Cebrâil (a.s.), Kur'an-ı Kerim'den beş âyeti tebliğ etti. Böylece ilk vahiy geldi ve Kur'an-ı Kerim nâzil olmaya başladı. Kur'an-ı Kerim, peygamberimize vahiy yoluyla gelmiştir. Vahiy: Allah tarafından doğrudan doğruya veya elçi vasıtasıyla Peygamberlere bildirilen ve kesinlik ifade eden bilgidir. Vahyin çeşitleri vardır. Allah bu vahiy yollarından biri ile sözünü peygamberlerine duyurmuştur. Bu yollardan biri de Yüce Allah'ın, sözünü bir melek aracılığı ile peygamberlerine duyurmasıdır. Allah'ın sözünü peygambere bildiren melek; bazen kendi suretinde gelirdi. Bazen de bir insan şeklinde gelir, orada bulunanlar kendisini görür, sesini işitirlerdi. Bazı zamanlarda da melek vahyi peygambere bildirir, fakat kendisi görünmezdi. Kur'an-ı Kerim, Peygamber Efendimize Cebrail adlı melek aracılığı ile indirilmiştir. İlk vahiy geldiği zaman Peygamberimiz (s.a.s.) kırk yaşında idi. Kur'an'ın inmeye başlamasıyla Hz. Muhammed (s.a.s.)'in Peygamberlik görevi başlamış oldu. Kur'an-ı Kerim, bazen ayet-ayet, bazen de sûreler hâlinde parça-parça inerek 23 senede tamamlandı. Kur'an-ı Kerim'in Yazılması ve Mushaf Hâline Getirilmesi Kur'an âyetleri geldikçe Peygamberimiz (s.a.s.), vahiy kâtiplerini çağırır, âyetleri hangi surenin, neresine yazılacağını gösterirdi. Vahiy kâtipleri de gösterildiği gibi yazarlardı. Nâzil olan ayetleri Ashab-ı Kiram okur ve birçoğu da ezberlerdi. Böylece Kur'an-ı Kerim, Peygamberimizden günümüze dek hem yazılarak, hem de ezberlenerek muhafaza edilmiştir. Peygamberimizin sağlığında âyetler inmeye devam ettiği için Kur'an'ın yazıldığı sahifeler mushaf hâline getirilememişti. Kur'an, vahyin sona ermesiyle tamam oldu. Peygamberimiz (s.a.s.) in vefatından sonra Halife olan Hz. Ebu Bekir, ashabın ileri gelenlerinden bir komisyon kurdu. Bu komisyon, ayrı ayrı sahifelerde bulunan Kur'an sure ve ayetlerini bir araya topladı, hafızların ezberledikleri Kur'an ile karşılaştırarak, yazıp Mushaf haline getirdi. Kur'an sahifelerinin bir araya toplanarak kitap hâline getirilmiş şekline "Mushaf" denir. Böylece Kur'an-ı Kerim, Allah'tan Peygamberimize vahyedildiği gibi muhafaza edimiş, hiç bir değişikliğe uğramadan günümüze kadar gelmiştir. Kıyamete kadar da böyle devam edecektir. Kur'an-ı Kerim'e Karşı Görevlerimiz 1) Her müslüman, Kur'an-ı Kerim'in Allah'ın sözü olduğunu bilmeli ve tecvid kurallarına uygun olarak Kur'an'ı yanlışsız okumalıdır. 2) Kur'an-ı Kerim'i abdestli olarak eline alıp "Eûzü-besmele" ile okumaya başlamalıdır. Kur'an'ı okurken mümkünse kıbleye karşı dönmeli ve son derece edepli, saygılı olmalı ve anlamını öğrenmeye çalışmalıdır. 3) Kur'an-ı Kerim, temiz yerlerde okunmalı; başka işlerle meşgul olup, dinlemeyen kimselerin yanında ve pis yerlerde okunmamalıdır. 4) Kur'an-ı Kerim, yüksek ve temiz yerlerde bulundurulmalı, hürmetsizlik sayılacak yerlere konulmamalıdır. 5) Kur'an'ın yap dediklerini yapmalı, yapma dediklerinden sakınmalı, Kur'an'ın ahlâk ilkelerine uygun hareket etmelidir. Kur'an Okumanın Fazileti Hakkında Peygamberimizin Mübarek Sözleri: "Sizin en hayırlınız, Kur'an-ı öğrenen ve öğretendir." "Kim Allah'ın kitabı Kur'an'dan bir harf okursa onun için bir sevap vardır. Her sevabın karşılığı da on kat verilecektir." "Kim Allah'ın kitabı Kur'andan bir ayet dinlerse, ona kat-kat sevap verilir. Kim de Allah'ın kitabından bir ayet okursa kıyamet gününde kendisine nur olur." "Kur'an okuyunuz. Çünkü o, kıyamet günü okuyanlara şefaat edecektir." "Kim Kur'an-ı Kerim'i okur ve onunla amel ederse, kıyamet günü onun anne ve babasına öyle bir taç giydirilir ki, onun aydınlığı dünyada evlere vuran güneş ışığından daha parlaktır. Artık siz bununla amel edenin sevabını hesap edin." (9) PEYGAMBERLERE İMAN Peygamber Kime Denir İmanın altı şartından dördüncüsü, peygamberlere inanmaktır. Peygamber, Allah ile insanlar arasında elçi olarak görevlendirilen kişidir. Allah, bu göreve lâyık olan en iyi kullarını seçer. Peygamberlere Olan İhtiyaç Peygamberler insanlara yol gösterici olarak gönderilmiştir. İnsanların böyle yol göstericilere ihtiyacı vardır. Çünkü: insanlar kendi akılları ile Allah'ın varlığını anlayabilirlerse de O'nun yüksek sıfatlarını kavrayamazlar. Allah'a nasıl ibadet edileceğini, Ahiret hayatını ve burada kimlere mükâfat verileceğini, kimlerin ceza göreceğini, dünya ve ahiret mutluluğunun nasıl kazanılacağını bilemezler. İşte, bu gerçekleri insanlara öğretmek, dünya ve ahirette mutlu olmanın yollarını göstermek için Yüce Allah Peygamberlerini görevlendirmiştir. Peygamberlerin Özellikleri Peygamberler, hertürlü ahlâk güzelliğine sahip örnek insanlardır. Onlarda bulunması gereken bazı özellikler şunlardır: 1– Sıdk: Doğruluk demektir. Peygamberler son derece doğru insanlardır. Asla yalan söylemezler. Oldu dedikleri olmuştur, olacak dedikleri zamanı gelince mutlaka olacaktır. 2– Emânet: Güvenilir olmak demektir. Peygamberler her hususta güvenilir kimselerdir, emanete asla hıyanet etmezler. 3– Fetânet: Akıllı ve uyanık olmak demektir. Peygamberler akıllı, uyanık ve yüksek zekâ sahibidirler. 4– İsmet: Günah işlememek demektir. Peygamberler gizli ve açık hiçbir şekilde günah işlemezler. 5– Tebliğ: Bildirmek demektir. Peygamberler Allah'tan aldıkları dinî hükümleri olduğu gibi hiçbir değişiklik olmadan insanlara bildirmişlerdir. Peygamberlerin Görevleri Peygamberler en doğru bir şekilde insanlara Allah'ı tanıtmışlar, inanç esaslarını, ibadet şekillerini öğretmişlerdir. Dinî hükümleri ve güzel ahlâk ilkelerini açıklamışlar, kendileri de söylediklerini yaparak insanlara örnek olmuşlardır. Peygamberler, Allah'ın emirlerini yapanları cennetle müjdelemişler, yapmayanların ise cehennem azabı ile cezalandırılacaklarını haber vermişlerdir. Kur'an-ı Kerim'de Adları Geçen Peygamberler İlk peygamber Hz.Âdem (a.s.), son peygamber bizim peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.s.)'dir. Bu ikisinin arasında birçok peygamber gelmiştir. Peygamberlerden yirmibeş tanesinin ismi Kur'an-ı Kerim'de geçmektedir. Ancak peygamberlerin sayısı çok daha fazladır. Biz, Kur'an-ı Kerim'de ismi geçen peygamberler ile birlikte sayılarını ancak Allah'ın bildiği diğer peygamberlere de hiçbir ayırım yapmadan inanırız. Kur'an-ı Kerim'de adları geçen peygamberler şunlardır: 1– Âdem, 2- İdris, 3-Nuh, 4-Hûd, 5-Sâlih, 6-Lût, 7- İbrahim, 8- İsmail, 9- İshak, 10- Yâkub, 11- Yûsuf, 12- Şuayb, 13- Hârun, 14-Mûsa, 15- Dâvud, 16- Süleyman, 17- Eyyûb, 18- Zülkifl, 19- Yûnus, 20- İlyas, 21- Elyesa, 22-Zekeriyya, 23- Yahya, 24- İsa, 25- Muhammed (s.a.s.) Hz. Muhammed (s.a.s)'in Son Peygamber Oluşu Peygamberlerin en büyüğü ve sonuncusu, bizim peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.s.)'dir. Allah Teâ'lâ şöyle buyuruyor: "O, Allah'ın elçisi ve peygamberlerin sonuncusudur."(10) Onun tebliğ ettiği İslâm dini, son din'dir. Allah tarafından getirdiği Kur'an-ı Kerim, bütün insanlığa seslenen Allah'ın son kitabıdır. Hz. Muhammed (s.a.s.)'in gelmesiyle peygamberlik kapısı kapanmıştır. O, yeryüzündeki bütün milletlerin peygamberidir. Bu gerçek Kur'an-ı Kerim'de şöyle bildirilmektedir: "Ey Muhammed! De ki: Ey İnsanlar! Doğrusu ben Allah'ın hepiniz için gönderdiği Peygamberiyim."(11) Önceki peygamberler belirli topluluklara gönderilmişti. Onlar bir evin içini aydınlatan kandillere benziyordu. Bütün insanlığa gönderilen bizim peygamberimiz ise, dünyayı aydınlatan güneş gibidir. Güneş doğduktan sonra artık kandillere ihtiyaç kalmamıştır. Mucize Neye Denir Mucize: Peygamberlerin, peygamber olduklarını ispat etmek için Allah'ın yardımı ile gösterdikleri olağanüstü olaylardır. Mucizeler, Peygamberliğin birer belgesidir. Peygamberlik dâvasına uygun olarak meydana gelir. Diğer insanlar, böyle olağanüstü olayları yapamaz, mucize gösteremez, çünkü buna güçleri yetmez. Mucize göstermek peygamberlere mahsustur. Allah'ın izni ve kudreti ile meydana gelir. Bütün peygamberler, peygamber olduklarının birer ilahî belgesi olarak mucize göstermişler, kendilerine inanmayanları âciz bırakarak susturmuşlardır. Kerâmet Neye Denir Kerâmet: Allah'ın yardımı ile veli kulları tarafından meydana getirilen olağanüstü olaylardır. Böyle olağanüstü olaylar, Allah'ın veli kulları için birer keramet, tâbi oldukları peygamber için birer mûcize sayılır. Peygamberimizin Mucizeleri Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.s.), Allah tarafından peygamber olarak gönderildiğini ispat etmek amacıyla birçok mucize göstermiştir. Parmaklarından su akması ve bu su ile yüzlerce kişinin abdest alması, (11/a) birkaç kişiye yetecek kadar az bir yemekten binlerce kişinin doyması, (12) İsra ve Mirac olayı gibi Peygamberimizin pek çok mucizesi vardır. Peygamberimizin en büyük ve daimi mucizesi Kur'an-ı Kerim'dir. Ruhları okşayan, gönüllere huzur veren okunuşu, sayısız hikmetlerle dolu yüksek anlamı, insanlığın mutluluğu için getirdiği ölmez prensipler ve bütün çağlara ışık tutan ilmî gerçekleri ile Kur'an-ı Kerim eşsiz bir mucizedir. AHİRET GÜNÜNE İMAN Ahiret Günü Ne Demektir İmanın şartlarından beşincisi "Âhiret Gününe İnanmaktır." İnsanların ve diğer canlıların bir sonu olduğu gibi, üzerinde yaşadığımız dünyanın ve bütün evrenin de bir gün sonu gelecektir. Allah'ın takdir ettiği zaman gelince görevli melek İsrafil, "Sûr" denilen bir şeye üfürecek ve bundan çıkacak çok müthiş bir sesin tesiri ile (Allah'ın diledikleri dışında) bütün canlılar ölecek, yer ve göklerin düzeni bozularak kâinat yeni bir şekil alacaktır. Kıyamet denilen bu olaydan bir süre geçtikten sonra Allah'ın emriyle İsrafil, Sûr'a ikinci defa üfürecek ve bütün canlılar yeniden dirilerek "Mahşer" denilen toplanma yerine çağrılacaktır. Burada herkes Allah'ın huzuruna çıkarılacak ve dünyada yaptıklarından sorguya çekilecektir. İnsan, dünyada ne ekmiş ise ahirette onu biçecek, İlâhî adalet yerini bulacak ve hiç kimse haksızlığa uğratılmayacaktır. Ölüm Her insanın dünyada yaşayacağı belirli bir süre vardır. Bu süre bitince insan ölür. İnsan, beden ve rûhun birleşmesinden meydana gelen bir varlıktır. Bedenimize canlılık ve hareket veren ruhtur. Allah'ın takdir ettiği zaman gelince ruh bedenden ayrılır. Ruhun bedenden ayrılması olayına "ölüm" denir. Ölüm, her insan için takdir edilmiştir. Bundan kurtuluş yoktur. Bu gerçek Kur'an-ı Kerim'de şöyle bildiriliyor: "Her canlı ölümü tadacaktır." (12/a) "Nerede olursanız olun, sağlam kaleler içinde bulunsanız bile, ölüm size yetişecektir." (13) Ölüm, yok olmak demek değildir. Geçici olan dünya hayatından sonsuz olan ahiret hayatına geçiştir. Allah'a karşı görevini yapanlar için ölüm, daha yüksek hayata kavuşmak için açılan bir kapıdır. Kabir İnsanın ölümünden, kıyamet günü yeniden dirilmesine kadar geçecek olan zamana "kabir hayatı"; bu zaman içinde bulunacağı yere de "kabir" denir. İnsan ölünce bedeni çürür, toprağa karışır, fakat bedenden ayrılan rûhu ölmez. İnsan kabire konulunca Münker ve Nekir adındaki melekler tarafından sorguya çekilir. Sorulara doğru cevap verenler için kabir, bir istirahat yeri; cevap veremeyenler için ise azâp yeri olacaktır. Peygamberimiz (s.a.s.) Efendimiz kabrin durumunu şöyle açıklıyor: "Kabir (kişinin dünyadaki iş ve davranışlarına göre) ya cennet bahçelerinden bir bahçe, yahut cehennem çukurlarından bir çukurdur." (14) Kıyamet Daha önce de belirttiğimiz gibi, Allah'ın takdir ettiği zaman gelince, dört büyük melekten biri olan İsrafil'in "Sûr" denilen bir şeye üfürmesi ile çok korkunç bir ses meydana gelecek, bu sesin etkisi ile bütün canlılar ölecek, kâinatta önemli değişiklikler olacaktır. Kâinatın bugünkü düzeni bozulacak, yer ve gökler başka şekil alacaktır. İşte bu büyük olaya "kıyamet" denilmektedir. Kıyametin ne zaman kopacağını yalnız Allah bilir. Hesap, Mükâfat, Ceza, Cennet, Cehennem Yapılan iyiliğe verilen karşılık "mükâfat"; işlenen kötülüğün karşılığı da "ceza"dır. İnsanlar bu dünyaya imtihan edilmek üzere gönderilmiş, yapmakla yükümlü oldukları görevler kendilerine bildirilmiştir. Allah'ın emirlerini yerine getiren, yasak ettiği şeylerden sakınan ve insanlara iyilik yapanlar imtihanı kazanmış olacak ve karşılığında kendilerine büyük mükâfat verilecektir. Herkes dünyada yaptığının karşılığını ahirette eksiksiz olarak görecektir. Yüce Allah şöyle buyuruyor: "Kıyamet günü doğru teraziler kurarız: hiç bir kimse, hiç bir haksızlığa uğratılmaz." (15) "Kim zerre kadar iyilik yapmışsa onu görür. Kim de zerre kadar kötülük yapmışsa onu görür." (16) Cennet mü'minler için hazırlanmış mükâfat yeridir. Cennette, bu dünyada gözlerin görmediği, kulakların işitmediği ve hiç bir insanın hayalinden geçmeyen nimetler vardır. Cennet, insanın kalbinden geçen ve hoşuna giden her şeyi devamlı olarak bulacağı eşsiz güzeliklerle dolu bir yerdir. Orada her şey insanın gönlüne göredir, neyi arzu ederse anında yanında hazır olacaktır. Cennette, hastalık, korku ve üzüntü yoktur. Orada insan hep genç yaşta kalacak, ihtiyarlamayacaktır. Cennette hayat sonsuzdur. Ölüm yoktur. Oraya giren bir daha çıkmayacak, zevk ve safa içinde sonsuza kadar devam edecektir. Kur'an-ı Kerim'de bu konuda şöyle buyuruluyor: "İman edip iyi, yararlı işler yapan kimseler cennetlik olanlardır; onlar orada ebedî kalacaklardır." (17) "Orada onlar için diledikleri her şey var ve yanımızda fazlası da var." (18) Allah'a karşı görevlerini yapmayan, haramlardan sakınmayan ve insanlara kötülük edenler bu davranışlarının karşılığı olarak cehennemde cezalandırılacaktır. Cehennem, iman etmeyenler ile inandığı halde günah işleyenlerin ahirette ateşle cezalandırılacakları yerdir. İnandığı halde, Allah'ın emirlerine uygun hareket etmeyen, dini görevlerini yerine getirmeyenler, belirli bir süre cehennemde kalıp cezalarını çektikten sonra çıkacak ve cennete gireceklerdir. Kâfirler ve münafıklar ise ebedî olarak cehennemde kalacaklardır. Kur'an-ı Kerim'de kâfir ve münafıkların durumu şöyle bildiriliyor: "İnkâr eden kimseler ve ayetlerimizi yalan sayanlar cehennemlik olanlardır. Onlar orada temelli kalacaklardır." (19) "Doğrusu münafıklar cehennemin en alt tabakasındadırlar. Onlara yardımcı bulamayacaksın." (20) Ahiret Gününe İnanmanın Faydaları Âhiret gününe inanmak insana sorumluluk duygusu kazandırır. Sorumluluk duygusu taşıyan bir insan davranışlarına dikkat eder. Âhirete inanmak demek; öldükten sonra tekrar dirileceğimize ve dünyada yaptığımız işlerden Allah'ın huzurunda hesap vereceğimize, iyilik yapanların mükâfat göreceklerine, kötülük işleyenlerin cezalandırılacaklarına inanmak demektir. Bu inanç insanı kötülük yapmaktan sakındırır, iyiliğe ve doğruluğa yönelterek ahlâk ve fazilet sahibi yapar. Bu inanca sahip insanlardan meydana gelen bir toplumda hiç kimse başkasına zarar vermez, herkes birbirinin hakkına saygı gösterir, elinden geldiğince iyilik yapar. Bu davranışlar kişiler arasında karşılıklı olarak sevgi ve güven duygularını geliştirir. Âhirete inancı olmayanlar, ölüm anında gerçekleri görecek ve Allah'ın emirlerini yapmak için dünya hayatına geri dönmek isteyeceklerdir. Ancak iş işten geçmiş olduğu için bu istek kabul edilmeyecektir. Bu durum Kur'an-ı Kerim'de şöyle haber veriliyor: "Onlardan birine ölüm gelince: Rabbim! Beni geri çevir. Belki yapmadan bıraktığımı tamamlar, iyi iş işlerim, der." (21) Âhiret gününe inanmak insanı teselli eder, üzüntüsünü azaltır. Şöyle ki: Dünyada nice iyi insanlar, iyiliklerinin karşılığını görmeden; haksızlığa uğrayanlar hakkını almadan; nice zâlimler de cezasını çekmeden ölüp gitmektedirler. Haklı ile haksızın, iyi ile kötünün ayrılacağı ve herkesin yaptığının tam olarak karşılığını bulacağı gün, ahiret günüdür. Âhiret gününde ilâhi adalet yerini bulacak; iyilik yapanlara iyiliklerinin müfkâfatı bol bol verilecek; haksızlığa uğrayanlar eksiksiz olarak haklarını alacak; zalimlerin yaptığı yanında kalmayacak, hak ettikleri cezayı bulacaklardır. İşte bu inanç, insana huzur verir, üzüntülerini azaltır. Peygamberimiz şöyle buyuruyor: "Kıyamet gününde insan dört şeyden sorguya çekilmedikçe Allah'ın huzurundan ayrılamaz: – Ömrünü nerede geçirdiğinden, – Vücudunu nerede yıprattığından, – Malını nereden kazanıp nereye harcadığından, – Bildiği ile ne amel ettiğinden" (22) Yeniden diriliş ile başlayan ve sonsuza kadar devam edecek olan zamana "Ahiret Günü" denir. İşte, bütün insanların öldükten sonra yeniden dirilmesine ve ondan sonra devam edecek olan sonsuz hayata inanmak, imanın en önemli esaslarından biridir. KADERE İMAN Kader ve Kaza Ne Demektir İmanın şartlarından altıncısı, kader ve kazaya, ister iyi, ister kötü, her şeyin Allah'ın bilmesi, dilemesi ve yaratmasıyla olduğuna inanmaktır. Kâinatta, olacak şeylerin zamanını, yerini, özelliklerini ve nasıl olacaklarını, henüz onlar olmadan Allah'ın ezelde bilmesi ve takdir etmesine kader denir. Allah'ın ezelde takdir ettiği şeyleri zamanı gelince bu takdire uygun olarak yaratmasına kaza denir. Kaderi bir plâna benzetirsek, Kaza da plâna uygun olarak o şeyin yapılmasıdır. Kâinatta meydana gelen her şey, Allah'ın bilmesi, dilemesi ve yaratması iledir. O'ndan başka yaratıcı yoktur. Kader ve Kazaya iman etmek, her şeyin Allah tarafından belirlenmesine ve zamanı gelince belirlendiği gibi yine Allah tarafından yaratılmasına inanmak demektir. İnsanın Sorumluluğu İnsanın işleri iki kısımdır: Birincisi, kendi isteği dışında olan işlerdir. Bir hastalıktan dolayı elinin titremesi, kalbinin çalışması, boyunun kısa veya uzun olması gibi. Bunlar doğrudan doğruya Allah'ın dilemesi ve yaratması ile meydana geldiğinden insan bu işlerden sorumlu değildir. İkincisi, insanın isteğine bağlı olarak meydana gelen işlerdir. İnsanın oturup kalkması,yürümesi, elleri ve diğer organları ile yaptığı işler kendi isteğine göre Allah'ın yaratması ile meydana geldiğinden insan bu işlerden sorumludur. Her şeyi takdir eden ve yaratan Allah'tır. Ancak, tasarladığı herhangi bir işi yapıp yapmamakta Allah insana bir irade, yani seçme hürriyeti vermiştir. İnsan bu irade ile iyilik etmeyi seçer, gücünü de bunu yapmak için kullanırsa Allah, iyiliği yaratır. Eğer insan kötülük yapmayı seçer, gücünü de bunu yapmak için kullanırsa Allah kötülüğü yaratır. Görülüyor ki, insan neyi yapmak isterse Allah onu yaratır. "Hayır ve şer Allah'tandır. Yâni iyilik ve kötülük Allah'ın yaratması iledir." sözünün anlamı budur. İnsanın yaptığı işlerden sorumlu tutulmasının sebebi, işte bu seçme hürriyetine sahip olması ve gücünü tercih ettiği şeyi yapmak için kullanmasıdır. Bunun içindir ki her insan iradesi ile yaptığı işlerden sorumludur. Hayır işlemiş ise, mükâfatını, kötülük yapmışsa cezasını görecektir. Kadere İnanmanın Faydaları İnsan kendi isteği ile yaptığı işlerden sorumlu tutulacağını bildiği için seçme hürriyetini iyi işlere kullanır. Cezayı gerektiren işlerden sakınır. Böylece kader inancı, kişiye sorumluluk duygusu kazandırır. Kadere inanan bir kimse çalışmalarında başarılı olamadığı veya bir felâketle karşılaştığı durumlarda karamsarlığa düşmez, morali bozulmaz. Çünkü, Allah'ın her işinde bir gaye ve hikmet olduğunu, insanın sınırlı güce sahip bir varlık olarak yaratıldığını, gücünün yetmeyeceği işlerden sorumlu olmayacağını bilir ve Allah'ın takdirine boyun eğer, ona sığınır. Bu inanç, insana rahatlık verir, üzüntüsünü giderir. Kader inancı bize, kâinatta her şeyin bir plân dahilinde ve bir gayeye yönelik olarak varedildiğini, her şeyin bir sebebi olduğunu öğretir. Bu inançla insan hayatta başarıya ulaşmanın yollarını ve sebeplerini araştırarak üzerine düşen görevleri yerine getirmeye çalışır. İslâm'da Tevekkül Anlayışı ve Çalışmanın Önemi Tevekkül, yapacağımız herhangi bir iş için bütün gücümüzle çalışıp elimizden geleni yaptıktan sonra, sonucu Allah'tan beklemektir. Bunu bir misal ile açıklayalım: Tarlasından iyi bir ürün almak isteyen bir çiftçi; önce tarlayı güzelce sürüp tohumu eker, gübresini atar, gerekirse sulamasını da yapar. Ekinin zararlılardan korunması için her türlü tedbiri de aldıktan sonra gerisini Allah'a bırakır, O'na güvenir. Çünkü çiftçi, elinden geleni yapmıştır. Artık ekinin büyümesi ve ürün vermesi için Allah'a güvenecek, sonucu O'ndan bekleyecektir. Gerçek tevekkül budur. Yoksa hiç çalışmadan bir işin oluvermesini istemek, kendinin yapması gereken şeyleri Allah'tan beklemek, tevekkül değildir. Müslümana yakışmayan yanlış bir düşüncedir. Devesini dışarda bağlamayıp salıveren ve Allah'a tevekkül ettim diyen bir kişiye Peygamberimiz (s.a.s.) Efendimiz şöyle buyurdu: "Önce deveni bağla, sonra tevekkül et." (23) Peygamberimizin bu sözünden anlaşılıyor ki müslüman önce elinden geleni yapacak, sonra Allah'a tevekkül edecektir. Namaz kılmak, oruç tutmak nasıl dinî bir görev ise, geçimini sağlamak için çalışıp kazanmak da ibadet değeri taşıyan bir görevdir. Yüce Allah: "Namaz kılınınca yeryüzüne dağılın ve Allah'ın fazlından nasibinizi arayın." (24) buyurmuştur. Sevgili Peygamberimiz de: Helâl kazanç aramanın farz olduğunu bildirmiştir. (25) Hz. Ömer şöyle demiştir: "Hiç biriniz rızkını aramaktan vazgeçip Allah'ım bana rızık ver demesin, biliyorsunuz ki, gökten ne altın yağar ne de gümüş." (26) Görülüyor ki, çalışmak dinimizin emri, müslümanın görevidir. Bir işi başarmak için önce elimizden geleni yapacağız, bütün gücümüzle çalışacağız. Sonra bizi başarıya ulaştırmasını Allah'tan bekleyeceğiz, O'na güveneceğiz. Yüce Allah Kur'an-ı Kerim'de "Hakikaten insan için çalıştığından başkası yoktur" (27) buyurarak çalışmanın önemini bildirmiştir. Peygamberimiz de: "Kişinin yediği en hayırlı yemek, elinin emeği ile kazandığı yemektir. Allah'ın Peygamberi Davut (a.s.)'da elinin emeği ile geçinirdi." (28) buyurmuştur. Dinimiz, çalışmaya büyük önem vermiş, helâl kazanç sağlamak için çalışmayı ibadet olarak değerlendirmiştir. Çalı&#
HOŞGELDİNİZ...!  
 
Kullanıcı adı:
Şifre:
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol